SATRANÇ NEDİR ?

Satranç, iki oyuncu arasında satranç tahtası ve taşları ile oynanan bir masa oyunu. Dünya çapında turnuvaları düzenlenir ve bir spor dalı olarak kabul edilir. Bu oyun satranç tahtası denilen 8×8'lik kare bir alan üzerinde 32 adet satranç taşıyla oynanır. Toplam 64 karenin yarısı siyah, yarısı beyaz renklerden oluşur. Taraflar beyaz ve siyah renkli taşları alır, her oyuncunun bir seferde bir hamle yapmasıyla oyun gelişir. Oyunun başında beyaz ve siyahların 16 taşı bulunur. Bunlar bir şah, bir vezir, iki kale, iki fil, iki at ve sekiz piyondan oluşur. Oyunun amacı karşı tarafın şahını mat etmektir.


M.Ö. 2000'li yıllarda satrancın oynandığına dair bulgular Mısır'da piramitlerdeki kabartmalarda vardır. Satranç, MS 6. yüzyılda Hindistan'da ortaya çıktı. MS 10. yüzyıla gelindiğinde tüm Asya'ya, Ortadoğu ve Avrupa'ya yayılmıştı. En geç 15. yüzyıldan itibaren Avrupa'da soylular arasında çok popüler bir oyun haline geldiğinden "KRALİYET OYUNU" olarak anılmaya başlandı. Kurallar ve dizilişler zaman içerisinde çeşitli değişiklikler gösterdi ve 19. yüzyılda bugünkü standart halini aldı. 20. yüzyıl Avrupası'nda toplumun entelektüel üst tabakaları arasında yayıldı ve dünyanın en popüler oyunlarından biri haline geldi. Oyunun icadı konusunda birkaç efsane mevcuttur. Bunlardan biri Sissa ibn Dahi, buğday tanesi efsanesidir. 6. yüzyıldan beri satranç Îran'da bilinmektedir. Buradan 7. yüzyılda İslam'ın yayılışıyla birlikte Orta Doğu'da ve Kuzey Afrika'da yayılır. Endülüs Emevîleri, İtalya, Bizans İmparatorluğu ve Rusya yoluyla oyun, 9. ila 11. yüzyıllar arasında Avrupa'nın diğer yerlerine yayılır. Burada bir yandan şövalyelerin yedi yiğit erdeminden sayılırken diğer yandan kilise tarafından uygun bulunmuyordu. 15. yüzyılda oyun kuralları belirleyici şekilde değişir. Bu yüzyıldan sonra bugün oynanana benzeyen modern satrançtan bahsedilebilmektedir. İspanya (16. yüzyıl), İtalya (16./17. yüzyıl), Fransa (18./19. yüzyıl), İngiltere (19. yüzyıl) ve Rusya (20. yüzyıl), sırayla satrançta Avrupa'nın önder ülkelerinden oldular. 19. yüzyılın ortasından beri düzenli satranç turnuvaları yapılmaktadır. İlk resmî Dünya şampiyonu Wilhelm Steinitz'tir. 1924'te Dünya Satranç Federasyonu (FIDE) kurulmuştur. Bilgisayarların icadı ile birlikte 20. yüzyılın sonunda iyi satranç oynayabilen satranç programları piyasaya çıkmıştır. Bu programlardan bazıları günümüzde dünya şampiyonları seviyesinde oynayabilmektedirler. Hafızalara yer etmiş olan en iyi örnek Garri Kasparov ile Deep Blue (IBM) arasında 1996-1997 yıllarında oynanmış olan satranç maçlarıdır.


image

11 Mayıs 1997: Deep Blue Adlı Bilgisayar, Dünya Satranç Şampiyonu Garry Kasparov'u Yendiği Maç


Kasparov, dünya çapındaki ünü sayesinde bilgisayar üreticilerinin de ilgi odağı olmuştu. Bazı şirketler, teknolojinin ne kadar geliştiğini göstermek için onu yenebilecek bir bilgisayar geliştirmek istediler.IBM, Deep Blue (Derin Mavi) isimli bir bilgisayar yaparak Kasparov ile bir maç ayarladı. 1996’da yapılan 6 setlik maçlar sonunda Kasparov, Deep Blue’yu 4-2 yendi.

IBM sonraki yıla kadar Deep Blue’yu geliştirdi (Deeper Blue olarak da bilinmekle beraber resmi adı Deep Blue’dur). 3 dakikada 60 milyar hamleyi gözden geçirebilen bu bilgisayarla Kasparov, 1997’de tekrar maç yaptı. Yine 6 setten oluşan bu maç sonucunda Deep Blue Kasparov’u 2.5 a karşı 3.5 puanla yenmeyi başardı. Böylece insanlık tarihinde ilk kez bir bilgisayar, dünya satranç şampiyonunu yenmiş oldu. Kasparov 2. oyunun 37.Be4 hamlesinde Deep Blue’ya insanlar tarafından müdahale edilerek yardım edildiğini iddia etti. Çünkü böyle bir durumda bir bilgisayarın 37.Qb6 hamlesini yaparak bir piyon kazanma eğiliminde olması bekleniyordu ve bu beklentisi pek çok satranç otoritesi tarafından da onaylandı. Fakat IBM bu iddiayı ve Kasparov’un yeniden maç önerisini reddederek Deep Blue projesini sona erdirdi. Bu nedenle IBM kendini bu durumda aklanmış gösterememiştir.

Deep Blue, IBM tarafından geliştirilen, satranç oynayabilen bir bilgisayardır. IBM tarafından yapılan ilk bilgisayar Kasparov ile 1-1 berabere kaldı. Ancak saniyede 200 milyon pozisyon deneyebilen Deeper Blue adlı 2. bilgisayar 1997’de dünya şampiyonu Garry Kasparov’u yenmeyi başarmıştır.


Büyük düşler kurmayı bırakırsak, daha büyük bir amaç aramayı bırakırsak işte o zaman kendimiz de makine oluruz.

Eski Dünya Satranç Şampiyonu Garry Kasparov

Satranç ve Buğday Hikayesi

Bundan yaklaşık 1400 yıl evvel Hindistan’da savaşmayı çok seven bir kral vardı. Bu kralın en büyük zevki savaş stratejilerini komutanlarına denetmekmiş. Savaş yıllarca sürer karşılıklı halklar büyük zarar görür. Bir süre sonra barış olsa da kral huyundan vazgeçemez ve sebepsiz yere bir başka komşusuna savaş açarmış. Yıllarca süren bu savaşlar elbette halkı perişan eder ve içten içe isyanlara sürüklermiş ama yapacakları da birşey yokmuş çünkü krala karşı gelmek öldürülmek veya iyi ihtimalle zindanda çürümek anlamına gelirmiş.

Bunalmış halk isyan edememenin çaresizliği içerisinde Hindistan’ın en bilgili kişisi olan “Yüce Bilgin”e gider. Yüce Bilgin gerçekten çok bilgilidir. Evinin içerisinde yüzlerce kitap bulunur. Halk derdini ona anlatmış ve bir şekilde kralı savaşmamaya ikna etmesini istemiş.

Yüce Bilgin düşüncelere dalmış çünkü kralı mantıklı bu davranışa ikna etmenin zorluğunu biliyormuş. Yüce Bilgin binlerce kitap okumuş ama kral belki ancak 1-2 kitap ve doğal olarak cahil bir insanmış. İşte eski dönemlerde krallık yönetimlerinin sıkıntısıymış bu. Kral olmak için özel birşey yapmanız gerekmiyormuş. Sadece kralın oğlu olmak yeterliymiş. Ne seçim olur ne halk oy kullanırmış! Yüce Bilgin “Benin eve kapanıp düşünmem lazım” demiş.

Halk heyecanla kapıda beklemeye başlamış. Bir, iki, üç, dört derken bir hafta geçmiş ve Yüce Bilgin evinden çıkmış. Halk heyecan içerisindeyken Bilgin “Beni krala götürün” demiş. Krala Yüce Bilgin’in geldiğine dair haber verilmiş. Kral sevinmiş çünkü ne kadar cahil olsa da Yüce Bilgin’i takdir edermiş. Onu tahtında güzel bir şekilde karşılamış.

– “Hoşgeldin Bilgin. Bu ziyaretinin sebebi nedir?”

– “Değerli kralım size bir hediye getirdim!”

– “Çok sevindim. Eminim ki güzel bir şey düşünmüşsündür. Nedir O?”

Yüce Bilgin’in kucağında bir kutu varmış. Bakalım size ne olduğunu tahmin edebilecek misiniz? Yüce Bilgin’i izleyenler içinden “Bu belki kitaptır akıllansın diye” düşünmüş. Bu hikayeyi dinleyen öğrenciler ise içinde bomba olduğunu da düşünebilir (Ama o zamanlar bomba yoktu!) Yoksa içinden zehirli bir yılan çıkacak da kralı mı ısıracak? Hayır hiçbiri. Yüce Bilgin akıllı bir insanmış ve sorunları barışçıl şekilde halledecek kadar da zekiymiş! Kutunun içinden değişik şekilli taşlar çıkmış.Kral tabi ki ne olduğunu anlayamamış ama Yüce Bilgin anlatmaya başlamış:

– Kralım siz savaşmayı çok seviyorsunuz. Bu sebeple size aynı gün içerisinde defalarca savaşma imkanı verecek bir oyun getirdi. Bu ufak taşlar askerleriniz. İki tane atlı birliğiniz ve iki tane de filli askerleriniz var. Yine aynı şekilde iki tane savaş arabanız var (kaleyi anlatıyor) Eh siz de oyunda şahsınız! Ve de yanınızda baş yardımcınız vezir olacak.

– Bu gördüğünüz satranç tahtası üzerinde karşıdaki düşmanla savaşacaksınız!

Kral hemen oyunla ilgilenmiş. Taşların nasıl hareket ettiğini öğrenmiş. Oyunu öyle sevmiş ki bir daha komşularıyla savaşmamış çünkü satranç tahtasında savaşmak hem masrafsız hem de daha eğlenceliymiş. Hindistan halkı böylece büyük bir beladan kurtulmuş. Öte yandan kral bu oyunu öyle beğenmiş ki Yüce Bilgin’e dile benden ne dilersin demiş. Parada pulda gözü olmayan Yüce Bilgin;

“Kralım sizden çok fazla şey istemem buğday verseniz yeter. Bakın bu satranç tahtası 64 kare. Birinci kareye bir buğday ikincisine 2, üçüncü kareye 4, dördüncü kareye 8 ve sonra hep böyle iki misli olacak şekilde her kareyi doldurmaya yetecek kadar buğday yeter demiş.

Kral kızmış. “Yüce Bilgin ben sana altın, elmas, toprak, malikane verebilirdim. Sen sadece buğday mı istiyorsun, hayret.” demiş.

Ne var ki toplam buğday hesaplanınca 570 milyar ton buğday gerektiği bulunmuş. Bu kadar buğday yaklaşık 1000 yılda ancak üretilirmiş. Bu hesabı duyan kral Yüce Bilgin’i zekasından dolayı yine tebrik etmiş. İşte satrancın bulunuş hikayesi böyledir. Aradan 1400 yıl geçmiş. Belki böyledir, belki de değildir!